Paylaş
Aslında iki ülke arasındaki normalleşme arayışları, bu ilişkilerin Suriye’de 2011’de başlayan iç savaş sırasında kopmasından sonra ilk kez ortaya çıkan bir durum değil.
Hatırlanacaktır, özellikle 2022 sonu ve geçen yılın başından itibaren iki ülke arasındaki ilişkilerin düzeltilmesi yönünde yine Rusların arabuluculuğu ile bazı hamleler yapılmış, üst düzey bir dizi temas gerçeklemişti.
Burada önemli bir dönüm noktası, 2022 Aralık ayının sonunda Türkiye, Rusya ve Suriye’nin istihbarat başkanları ve milli savunma bakanlarının Moskova’da üçlü bir formatta bir araya gelmeleriydi.
Ardından Astana sürecinde, Türkiye ve Rusya’nın üçüncü ortağı olan İran’ın da bu toplantılara dahil olmak istemesiyle birlikte bu kez geçen yıl 25 Nisan tarihinde Türkiye, Rusya, Suriye ve İran’ın savunma bakanları ve istihbarat başkanları arasında yine Moskova’da dörtlü bir toplantı gerçekleştirilmişti.
Bunu, Türkiye’deki 14 Mayıs seçimlerinden hemen önce 10 Mayıs’ta yine Moskova’da aynı dörtlü çerçevede bu kez dışişleri bakanlarının buluşmaları izlemişti.
*
Gelgelelim ortaya çıkan bütün beklentilere karşılık söz konusu temaslar hiçbir bir yere varmamıştı. Hatta bütün bu hareketliliğin Türkiye’deki seçimler öncesinde kamuoyuna Suriyeli göçmenlerin ülkelerine geri gönderileceği mesajını vermeye dönük bir egzersiz olduğu yolunda eleştiriler de dile getirilmişti.
Buna karşılık, görüşmelerin daha alt kademelerde muhtemelen istihbarat ağırlıklı olarak seçimlerden sonra da bir süre devam ettiği anlaşılıyor.
Gerisi gelmese de bu temasların en azından tarafların uzun yıllar süren bir kopukluk döneminden sonra aynı masaya oturup tutumlarını, beklentilerini birbirlerine birinci ağızdan anlatmaları bakımından belli bir yarar sağladığı, iki taraf arasında buzları çözmese de bir başlama vuruşu işlevi gördüğü teslim edilmelidir.
Peki bu görüşmeler neden bir sonuca varmadı?
Bu sorunun yanıtını bulmak için geçen hafta gerçekleştirdiği Şam ziyaretiyle normalleşme sürecini yeniden tetikleyen Rus diplomatı Lavrentiev’in geçen ocak ayındaki bir açıklamasına bakmak yeterlidir.
Bunu yaparken Lavrentiev’in, Putin’in ‘Suriye Özel Temsilcisi’ kimliğiyle Türkiye-Suriye normalleşmesinin önünü açabilmek için geçmişte de Beşar Esad’ın kapısını çaldığını hatırlamalıyız.
*
Rus diplomatın içinde bulunduğumuz yılın başında, geçen 20 Ocak’ta TASS ajansına yaptığı bir açıklama, bugün Suriye cephesinde normalleşmenin başlamasını zorlaştıran faktörleri anlamak bakımından yeteri kadar fikir vericidir.
Lavrentiev’e göre, normalleşme görüşmelerinin geçen sonbaharda kesilmiş olmasının nedeni Suriye’nin, Türkiye’den toprakları üzerindeki askeri gücünü çekeceği hususunda istediği resmi güvenceyi alamaması ile ilgilidir.
İlginç bir nokta, Lavrentiev’in bu açıklaması sırasında Türk tarafının da muhtelif kademelerde “Suriye’de kalmayacakları”, “Belli uygun koşullar karşılandığında er ya da geç çekilecekleri” hususunda “gayriresmi beyanlarda bulunduklarına” dikkat çekmesidir.
Putin’in Özel Temsilcisi’ne göre, mesele “Türk tarafının bunu resmi hale getirmek istemiyor olmasıdır.”
Bu ifadeden çıkan anlam, Türk tarafının çekilme konusunda bazı sözlü beyanlarda bulunsa da Suriye tarafının istediği yazılı ve bağlayıcı bir metni vermeye yanaşmaktan kaçındığıdır.
*
Zaten Beşar Esad’ın geçen yıl yaptığı bazı açıklamalar da bu çizgiyi destekler niteliktedir. Örneğin Esad, geçen yıl Rusya’nın Sputnik ajansına verdiği bir mülakatta, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşebilmesi için “öncelikle Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinden çekilmesinin” şart olduğunu açıklamıştı.
Esad, 16 Mart 2023 tarihli bu beyanında Türkiye’den “terörizme verdiği desteği kesmesini” beklediklerini de belirtiyor. Burada Esad’ın silahlı muhalefet hareketini bir bütün olarak terörizm kategorisinde gördüğü anlaşılıyor.
Suriye Devlet Başkanı’nın bu açıklamaları, en azından geçen yıl itibarıyla genel hatlarıyla Türkiye ile normalleşmeye sıcak bakmadığını, önkoşulsuz bir görüşmeye kategorik olarak karşı durduğunu gösteriyor.
*
Peki geçmişte bu pozisyonu alan Esad’ın tutumunda bu kez bir değişiklik söz konusu mu?
Bunu anlayabilmek için Esad’ın geçen hafta çarşamba günü Şam’da Lavrentiev ile görüşmesinden sonra Suriye’nin resmi haber ajansı SANA tarafından verilen haberdeki mesajlara bakmamız gerekiyor.
SANA’nın haberine göre, Esad, Rus diplomata “Suriye devletinin topraklarının tümü üzerindeki egemenliğine saygı ve terörizmin bütün şekilleri ve örgütleriyle mücadele esaslarına dayandığı sürece, Suriye-Türkiye ilişkilerine dönük bütün inisiyatiflere açık olduğunu” söylemiştir.
Aynı habere bakılırsa, Esad, “Şam’ın bütün geçerli inisiyatiflere olumlu ve yapıcı bir şekilde yaklaştığını ve her girişimin başarısının egemenliğe saygı gösterilmesine dayanacağını” da ifade etmiştir.
Lavrentiev de “Arabuluculuk girişimlerinin başarısı açısından mevcut koşulların her zamankinden daha uygun olduğunu” söyleyerek iyimser bir bakış yansıtmış. Rus diplomat, Moskova’nın iki ülke arasında normalleşme hedefine yönelik müzakereleri ilerletmek için çalışmaya istekli olduğunu da kaydediyor.
*
Aslında Esad’ın tutumunda daha önceki açıklamalarında sergilediği kategorik duruş ile geçen hafta ifade ettiği yaklaşım arasında kayda değer bir farklılığın belirmiş olduğu aşikâr.
Esad, “önce Türkiye çekilsin sonra görüşürüz” şeklinde normalleşmeye bütün kapıları kapatan katı bir çizgiden “egemenliğe saygı ve terörizmin her şekliyle mücadele” hedeflerini vurgulamayı yeterli bulan bir pozisyona geçmiş bulunuyor. Tabii yarın öbür gün eski çizgisini telaffuz etmeyeceğinin garantisi yoktur.
Yine de bu açıklamalar arasındaki farklılık, muhtemeldir ki önümüzdeki dönemde Rus diplomasisine iki taraf arasında normalleşmede en azından bir kıpırdama yaratabilecek bir esnekliği sağlayabilir. Bu noktada Putin ile Erdoğan arasında bu hafta Kazakistan’da düzenlenecek Şanghay İşbirliği Örgütü Zirvesi sırasında yapılacak ikili görüşme önem kazanıyor.
Burada özellikle Türkiye, İran ve Rusya’nın Suriye’deki durumu görüşmek üzere 2017’den beri üçlü toplantılar şeklinde bir araya geldikleri Astana sürecinin, Suriye ile ilişkilerinin normalleşmesi çabaları açısından kayda değer bir zemin oluşturacağı söylenebilir.
*
Türkiye-Rusya-İran üçlüsünün geçen yıl haziran ayındaki Astana toplantısında, (Suriye’nin de dahil olduğu) dörtlü görüşmeler çerçevesinde Türkiye-Suriye normalleşmesi için bir “yol haritası” hazırlanması konusunda zaten bir mutabakata varılmıştı.
Bu yol haritası şekillenirken muhtelif Astana bildirilerinde Suriye’nin geleceği konusunda belirmiş olan ortak anlayışlar da Ankara-Şam normalleşmesinin önünün açılması bakımından kritik bir işlev görebilir.
Örneğin, Astana bildirilerinde her seferinde tekrarlanan “Terörizmi destekleyen ülkelerin, Suriye’nin kuzeydoğusundaki gayrimeşru özyönetim girişimleri”ne karşı çıkılması hedefini bunlar arasında sayabiliriz.
Buradaki “Terörizmi destekleyen ülkeler” ifadesinin karşısına ABD’yi ve “Özyönetim girişimi”nin karşısına da PKK’nın Suriye’deki uzantısı PYD/YPG’nin başını çektiği “Özerk Yönetim”i koyduğumuzda, önemli bir ortak paydayı görebiliriz.
Paylaş